Blog Yazısı

Pınar Süt Pazarlama Direktörü Serpil Veral Röportajı

Röportaj

1)Öncelikle sizleri daha yakından tanımak isteriz bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

2000 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun oldum. Çalışma hayatına Evyap’ta Duru markasından sorumlu Asistan Marka Müdürü olarak başladım; Arko, Evy Baby, Evy Lady gibi kişisel bakım ve bebek bakım markalarından sorumlu Marka Yöneticisi olarak çalıştıktan sonra 2005 yılında Pınar pazarlama ekibine katıldım. Pınar’ın peynir kategorisindeki önemli markaları, Pınar Beyaz ve Pınar Labne’nin kampanyalarını yönettim; peynir ve taze sütlü ürünler pazarında başarılı inovasyonların lansmanını yapan ekipte yer aldım. 2014’ten bu yana sütlü ürün kategorilerinden sorumlu Pazarlama Direktörü olarak çalışıyorum ve aynı zamanda Pınar ana marka yönetiminde de görev alıyorum.

2)Sizi sektör değiştirmeye iten şey neydi? Gıda sektörünü pazarlama alanında çalışmak için daha avantajlı mı buluyorsunuz? Bu sektörde çalışırken Pınar’da olmanın size sağladığı ekstra avantajlar var mı? Varsa neler, bunlardan bahsedebilir misiniz?

Gıda sektörü yaşamsal bir öneme sahip ve bu nedenle pazarlama açısından da çok kritik bir noktada. İnsanlar son yıllarda gıdaların toplam sağlığımız üzerindeki etkisi ile çok daha fazla ilgilenir hale geldi. Yaşamımızın tam merkezinde yer alan bir sektörde ve özellikle de sağlıklı nesiller yetiştirmeyi kendisine bir misyon olarak belirlemiş bir marka için çalışma fikri cazip geldi.
Türkiye'de marka değeri yüksek, pazarda inovasyon lideri olan, premium konumlanabilen marka sayısı sınırlı. Türkiye’de süt sektörünü endüstriyel anlamda kuran, sektörün standartlarını belirleyen ve geliştiren; diğer yandan inovasyonlarla Türk tüketicisine onlarca yeni ürün sunarak hayat kalitelerini artıran bir marka Pınar. Kuruluş hikayesi süt i’le başlasa da; et ve su sektörlerindeki öncü yatırımlarıyla da bugün Türkiye’nin güven skoru en yüksek gıda ve içecek markalarından biri. Pınar; Türkiye'de gıda ve içecek sektöründeki marka sıralamasında ciro bazında ikinci konumda.
Sektör kurucusu rolü dışında, Pınar pek çok sosyal sorumluluk projesinde de ilkleri hayata geçirmiş bir marka. Çocukların fiziksel gelişimlerinin yanı sıra onların sosyal ve kültürel gelişimlerine destek olmak için 1981’den bu yana Uluslararası Pınar Çocuk Resim Yarışması’nı düzenliyor, 1987’den beri çocuklarımızı ücretsiz olarak Pınar Çocuk Tiyatrosu ile buluşturuyor. Pınar Karşıyaka Basketbol Takımı’nın 1998’den beri ana sponsoru olarak, Karşıyaka Basketbol altyapısında binlerce çocuğun spor yapmasına katkı sağlıyor.
Bir diğer önemli konu da; inovasyon alanında lider bir marka olması. Böyle bir markada çalışmak sektörün hep bir adım önünde olmayı sağlıyor, güncel trendleri takip etme konusunda gelişiyorsunuz.
Gıda her zaman büyüyecek ve gündemdeki yerini hiç bir zaman kaybetmeyecek bir sektör. Dolayısıyla sizler de çok doğru bir yerdesiniz, gıda mühendisliği alanında eğitim alıyorsunuz, tebrik ederim. İster üretim, arge gibi alanlarda çalışın ister pazarlama; hangi alanı seçerseniz seçin doğru bir karar olmuş. Sağlıklı bir yaşamın parçası olarak gıdayı özellikle iklim krizinin de etkisiyle çok daha fazla konuşacağız. 2050’de dünya nüfusu 10 milyara giderken ürettiğimiz gıda azalıyor. Dolayısıyla bu ikilem içinde gıda israfını önlemek, sürdürülebilir besleyici gıdaya erişimi sağlamak dünyanın en önemli gündemlerinden biri olacak. Gıda sektörüne geçerken, sektörün dünya gündeminde bu kadar önemli ve kritik bir yerde yer alacağını tam olarak öngörmemiştim. Ayrıca süt ve süt ürünleri sektörü, beş temel gıda maddesinden biri....Bugün bu sektörün insan hayatındaki kritik rolünü de göz önüne alırsak doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Bu alanda çalışırken kendi hayatımız için de çok değerli bilgilere erişiyoruz. Kendimizin, ailemizin, çocuklarımızın beslenmesi ile ilgili bilimsel verilere, konusunda uzman akademisyenler ve kanaat önderlerinin görüşlerine, en güncel araştırma sonuçlarına erişimimiz oluyor. Bu alanda çalışan kişiler, beslenme davranışlarını doğru bilgiler ışığında geliştirebiliyor ve günlük yaşamı için de çok değerli bilgilere ulaşabiliyor.
Bu noktada önemli bir konuya da değinmek istiyorum. Doğru beslenme konusunda maalesef çok bilgi kirliliği var. Bu da sağlıklı gıdaya erişim ve gıda güvenliği alanında halk sağlığı için riskler oluşturuyor. Bu alanda konusunda uzman olan kişilerden çok, farklı disiplinlerden kişilerin yaptığı bilgi paylaşımları yayılıyor ve ilgi görüyor. Bu noktada gıda mühendislerine de çok önemli görevler düşüyor. Gıda teknolojileri, bunun gıdalar üzerindeki etkileri, ambalajlı gıda gibi konularda doğru bilgiler; uzmanları tarafından ne kadar çok paylaşılırsa o kadar iyi. Ambalajlı gıdaların toptancı bir yaklaşımla kötülenmesi, güvenli gıda yerine sağlık riskleri taşıyan açıkta satılan ürünlerin özendirilmesi, ev yapımı ürünler için besleyicilik ve hijyen açısından gerekli değerlendirmeyi yapmadan, her şartta en iyi ürün olduğunun belirtilmesi... Tüm bunlar topluma yanlış yönlendirme yapan ve sağlık riski de yaratan konular....
Her ev yapımı olan iyi değil, her doğal ya da organik diye satılan ürün organik değil. Örneğin bir ürünün organik olabilmesi için sağlaması gereken pek çok şart var ve bunlar denetlenerek sertifika veriliyor. Açıkta satılan sütün daha doğal ve besleyici olduğu yanılgısı, hatta organik olarak nitelendirilmesi başlı başına bir konu. Açık süt alan, eğitimli, iyi beslenmek için çaba sarfeden kişilere; “Aldığınız yere bu sütle ilgili gerekli soruları sordunuz mu?”, “Antibiyotik, aflatoksin, zararlı mikroorganizma,...vb. tüm bu olumsuz etkilerin olmadığının bir garantisi, teyidi var mı?” diye soruyoruz. Cevap olarak sadece sütü aldığı kişiyi tanıdığını ve güvendiğini söyleyen çok sayıda kişi oluyor. Bu toplumsal bir konu aslında, sadece bir markanın bilinçlendirme çalışması yaparak düzeltebileceği birşey değil. Devlet, STK’lar, markalar, işin uzmanları,... sektördeki tüm paydaşların bilinçlendirme çalışmalarına katılması ve destek vermesi ile başarılı olunabilir.
Hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan, süt ve yoğurt gibi temel ürünlerde de doğru bilinen yanlış çok fazla. Biz bu konudaki uzman akademisyen hocalarımızla birlikte öncelikle kanaat önderlerine, beslenme uzmanlarına ulaşıp özellikle kendi sektörümüzle ilgili doğru ve güncel bilgileri paylaşıyoruz. Geçtiğimiz iki yıl içinde, Türkiye genelinde onlarca ilde diyetisyenlere ulaştık. Şu ana kadar çalışmalarımızı daha çok kanaat önderlerine yönelik yürüttük.

3)Bu çalışmalarınızı neden yaymıyorsunuz? Sosyal sorumluluk çalışmaları pazarlama olarak birçok tüketiciyi de çeken bir şey.

Markaların yaptığı bu tür çalışmalarda tüketicinin ikna edilmesi zor olabiliyor. Ticari kaygı ile yapıldığı düşünülebiliyor. Bu ön yargıyı aşmak için biz yaptığımız bazı çalışmalarda Pınar görünürlüğü de olmadan konusunda uzman hocalarımıza TV ve dijital mecralarda doğru bilgileri anlatmaları için ortam hazırladık. Hocalarımız gündüz kuşaklarında kadın programlarında doğru bilgileri anlattılar. Aslında biz bu çalışma ile bilim insanlarının doğruları halka aktarması için aracılık rolü üstlenmiş olduk. Ancak tam tersi yönde bilimsel gerçeklere uymayan bilgiler de aynı platformlarda paylaşılmaya devam ediyor.

Türkiye genelini temsil edecek nitelikte geniş örneklem ile yaptığımız araştırmalarda çok fazla yanlış bilginin doğru kabul edildiğini görüyoruz. Özellikle bazı tıp doktorlarının beslenme ile ilgili yaptığı yönlendirmelerin tüketicileri etkilediğini, bunlardan önemli bir kısmının da bilimsel verilere uygun olmadığını görüyoruz. Kitlesel yayınlarda, sosyal medyada;, konusunda uzman olmayan kişilerin bilimsel doğrulara uygun olmayan beyanlarına yönelik denetleyici bir mekanizma oluşturulmalı.


4)Peki bu kadar bilgi kirliliği var. Bunun yanında gündüz kuşakları ve Influencerlar var. Y kuşağı gündüz kuşağı ne derse onu yaparken genç kuşak da influencerlar ne derse onu yapıyor. Siz bu bilgi kirliliğini nasıl yönetiyorsunuz? Sosyal medyayı kendi alanınızda nasıl kullanıyorsunuz?


Şöyle, aslında ortak çalışma yaptığımız pek çok influencer var. Daha çok ürün tanıtımlarında onların desteklerini istiyoruz. Yani örneğin gençlere ya da spor yapanlara yönelik bir ürünümüzün özelliklerini anlatmak için veya mutfakta tariflerde kullanılacak bir ürünümüz için bu alanda içerik yaratan influencer’larla iş birliği yapıyoruz.

Bilinçlendirme projesinde influencer’larla çalışmak konusunu da değerlendiriyoruz. 2024 yılı içinde bu konuda gerçekleştirmeyi planladığımız projelerimiz var. Kolay bir çalışma değil, biraz önce bahsettiğim gibi bir markanın doğru bilinen yanlışları anlatması durumunda ön yargılarla da karşılaşması söz konusu olabiliyor. Hedefimiz bilimsel verilere inanan ve doğru bilgileri takipçileriyle paylaşmak isteyen güvenilir kişilerle işbirliği yapmak. Sosyal medyada gıda mühendisliği ve beslenme bilimi alt yapısı olmadan çok fazla içerik paylaşan influencer var, bu ortamda doğru partnerlerle çalışmak çok önemli.


5)Bildiğiniz üzere sektörde bir kadın olarak çalışmanın zorlukları çok ayrı. Siz de ayrıca yoğunsunuz, iş hayatınızla özel hayatınızdaki yoğunluğu nasıl ayarlıyorsunuz?

Çalışma hayatını çocuktan önce ve çocuktan sonra diye herhalde ikiye bölmek lazım. 3 çocuğum var ve ev-iş arasında denge yaratmak kolay değil. Boş kaldığım bir an yok diyebilirim. Evet, bu bir tempo getiriyor ama bir yandan da hep bir üretim halindesiniz. Bu da güzel bir duygu. Yani çocuklarınızla ilgilenirken onların hayatına bir değer katma fırsatınız var. İş hayatınızda zaten sürekli üretken durumdasınız. Dolayısıyla aslında biraz bu bakış açısıyla ilgili bir şey; kendiniz, çevreniz, ülkeniz için aktif bir şekilde üretime katılmak, katkı sağlamak sizi motive ediyorsa bu yoğunluğun üstesinden gelebilirsiniz. Gününüzü, hatta haftanızı önceden planlamak işi kolaylaştırıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliğine dikkat eden, kadınlara eşit fırsat vermek isteyen bir şirkette çalışmak önemli bir avantaj. 2021 yılında şirketimizin bağlı olduğu kuruluş olan Yaşar Holding, UN Global Compact’in iş dünyasında kadınların temsilini ve liderliğini artırmak amacıyla hayata geçirdiği “Target Gender Equality - Hedef Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Programı”na katılan şirketler arasında yer aldı. Mutlulukla söyleyebiliriz ki, bu konu artık pek çok kurumun gündeminde. Ben de şirketimde iş-özel yaşamı dengelemek adına hep teşvik gördüm ve kariyerimde ilerlerken her zaman desteklendim.

Dolayısıyla iş hayatına başlarken çalıştığınız yerin bu konudaki prensiplerini, bakış açısını mutlaka incelemelisiniz.

Çocuk sahibi olduktan sonraki ilk 2 yıl gerçekten zorlu bir süreç. Herkes aynı soruyu soruyor, ‘Bu hep böyle devam mı edecek?”. Tabi ki, bu dönem de geçici, yeter ki yılmadan devam edin. İş ve çocuklu hayat aynı anda yürütülebilir. Bu yoğunluk bir yandan insanı diri tutuyor aslında.


6) Pazarlama alanına yönelmek isteyen bir gıda mühendisini hangi şirket beklentileri ve zorluklar bekliyor? Eğitimini sürdürmekte olan bir gıda mühendisi adayı kendini nasıl geliştirebilir?
Ekibimizde Gıda Mühendisliği bölümünden yeni mezun olup aramıza katılan arkadaşlarımız var. Onlardan da geri bildirim aldım, şunları söyleyebilirim. Temel mühendislik eğitimleri sayesinde data analizi ve yorumu konusunda avantajlı bir konumda olmakla birlikte iletişim çalışmaları, pazar araştırmaları gibi konularda zorlanılabiliyor.
Gıda Mühendisliği background’u yeni ürün geliştirme projelerini yönetirken iyi bir alt yapı sağlayacaktır. Bir pazarlamacı olarak teknik bilgileri çok kullanması gerekmese de ar-ge ile yeni ürün projeleri çalışırken, Dünya’da ve Türkiye’de çıkan yeni ürünleri değerlendirirken aldığı eğitimin faydasını görecektir. Ancak pazarlama alanında daha çok proje yöneticisi rolünde olacağı için özellikle proje liderliği ve proje yönetimi ile ilgili kaslarını geliştirmelidir. Öğrenciyken de bu alandaki fırsatları değerlendirmek faydalı olur.
Bildiğiniz gibi pazarlamacının öncelikli işi; tüketici davranışlarını anlamak ve yönettiği markanın sunduğu ürün ve hizmetlerle tüketicilerin ihtiyaç ve motivasyonlarına yönelik çözümler geliştirmek. Pazarlama alanında çalışacak kişiler, bu konudaki güncel kitapları, araştırmaları takip etmeli. Bu çok önemli bir konu; elbette iş, iş başında öğrenilir ama bu alanda teorik alt yapının da geliştirilmesi önemlidir.
Pazarlama işini yaparken data analizi bizim için çok kritik bir konu; birçok kaynaktan data alıyoruz ve bu dataları analiz edip, sentezleyerek iyi bir durum analizi yapmayı ve bu analizlerden önemli konuları saptamayı, işi geliştirmek için içgörüler bulmayı öğrenmek gerekiyor. Excel’i hızlı ve pratik bir şekilde kullanmak önemli, öğrenci iken bu konuda pratik yapılmalı. Veriler arasında ilişki kurmak, bu konuda meraklı olmak ve analiz yapmayı sevmek de çok önemli. Öğrencilik dönemleri bu konularda pratik yapmak için fırsatlar sunuyor. Öğrenciler; seçmeli dersler, özel projeler gibi fırsatları kendini geliştirmek için mutlaka değerlendirmeli.
Bir diğer konu da ilişki yönetimi ve iletişim becerileri. Pazarlama alanında çalışacak kişinin hem takım üyesi olarak hem de takım lideri olarak insan ilişkilerinde başarılı olması gerekiyor. Bu tüm işler için geçerli ancak pazarlama ekibinin şirket içindeki tüm fonksiyonlarla iletişimde olması; ajanslar, vb. üçüncü partilerle birlikte proje çalışması nedeniyle iletişim becerilerinin çok gelişmiş olması gerekiyor. Bu nedenle üniversitedeyken kulüp faaliyetlerinde görev yapmak, STK’larda rol almak bu becerilerin gelişmesine fayda sağlayacaktır.
Çözüm odaklı, problem çözme konusunda istekli, yüksek motivasyona sahip olmak kritik özellikler iken, özellikle meraklı ve tutkulu olmak, her işte olduğu gibi bu alanda da başarıyı destekleyecektir.
Son olarak yeni trendleri önceden fark etmenin öneminden de bahsetmek isterim. Gıda ve beslenme alanındaki trendleri, sosyal ve toplumsal konuları, insanların yaşam biçimlerini, alışveriş davranışlarını, tüketim davranışlarını etkileyen trendleri, özetle hayatın nasıl ve neden değiştiğini yakından takip etmek iyi bir pazarlamacı için en öncelikli konulardan. Bunun için bu konudaki yayınları, fikir önderlerini takip etmek, güncel olayları ve globaldeki değişimleri de eş zamanlı takip etmek önemli.

7)Her şeyin hızla tüketildiği bu dünya düzeninde yeni trendleri nasıl yakalıyor ve kalıcılık sağlıyorsunuz?
Pınar olarak “Nesillerin Sağlığı, Nesillerin Yarını” mottosuyla; tüketicilerimizi 50 yıldır sağlıklı, lezzetli, yenilikçi ve kaliteli ürünlerle buluşturuyoruz. Süt ve süt ürünleri pazarının önem¬li bir oyuncusu olarak kurulduğumuz günden bu yana tüketicilerimizin ihtiyaçlarını anlamak ve AR-GE gü¬cümüzle bu ihtiyaçlara cevap verecek ürünler gelişti¬rerek için çalışıyoruz. Yıllardır kazandığımız deneyim ile tüketicilerimize en iyi ürünleri sunmak için çalışmala¬rımıza devam ediyoruz. Tüketicilerimizin evlerine düzenli ziyaret yapıyoruz, kendileriyle birebir yaptığımız görüşmeler dışında; grup görüşmeleriyle de yakın temasta bulunuyor, onların değişen ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak çalış¬malarımızı sürdürüyoruz. Farklı pazarlardaki gelişimleri ve tüketici trendlerini yakından takip ederek inovatif ürünleri en iyi kalitede sunmayı hedefliyoruz. Trendleri önceden saptayabilmek önemli; bunun için takip ettiğimiz fikir liderleri, katıldığımız konferans ve fuarlar var. Sektörde ilişkide olduğumuz STK’lar, tedarikçilerimiz ile birlikte büyük bir ekosistemin parçasıyız. Sağlıklı beslenme alanındaki tüm önemli gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
Faaliyetlerimizi yalnızca Türkiye’de değil; Azerbaycan, Amerika, Almanya, Çin, Rusya ve Körfez ülkeleri gibi farklı kıtalardan ülkelerin yer aldığı toplam 35 ülkeye ürünlerimizin ihracatını gerçekleştiriyoruz. Kategorideki tüm ürünlerimiz ve bunlara ek olarak ülkelerin kendi geleneksel damak zevklerine özel olarak hazırlanan ürünler ihraç ediyoruz.
Pınar olarak marka dünyamızın temelinde yer alan sağlıklı, lezzetli, besleyici ve yenilikçi ürünler üretme amacının kalıcılık açısından önemli parametreler olduğunu düşünüyoruz. Elbette kalite konusundaki hassasiyetimiz ve bunun sonucunda tüketicilerimizle kurduğumuz güçlü güven ilişkisi de bu kalıcılığı destekleyen en önemli etkenlerden.

8)Bu tüketicileri hangi ihtiyaç gruplarından belirliyorsunuz? Yani neye göre oluşuyor bu ziyaretler?

Çok geniş bir ürün gamına sahip olduğumuz için çok farklı profildeki tüketicilerle görüşüyoruz. Anne ve çocuklara yönelik çok fazla ürünümüz var. Anneler açısından da çocuklarının yaş dönemine göre ihtiyaçları çok değişiyor. Üzerinde çalıştığımız ürün fikri nasıl bir tüketici profilini ilgilendiriyorsa (yaşam tarzı, çocuk yaşı vb) ona göre tüketicimizi belirleyip görüşme yapıyoruz. Bazen grup tartışmaları yapıyor; bazen de ev ziyaretleri yaparakıp; kahvaltıya ya da beş çayına konuk oluyoruz. Tüketicilerimizle birlikte yemek yapıyoruz, sofrada sohbet ediyoruz. Bazen çocuklar ve komşular da eşlik ediyor. Tüketicimizin ihtiyaçlarını ve önceliklerini en iyi şekilde anlamak ve günlük hayatı içinde onlarla deneyimleri üzerinde konuşmak, ürün ve hizmetlerimizle ilgili doğru stratejileri belirlememize yardımcı oluyor.
Bu tür etnografik araştırmalarla tüketici içgörülerini topladıktan sonra kantitatif araştırmalarla bu verileri istatistiki olarak anlamlı verilere dönüştürüyoruz.

9)Pınar olarak çok fazla ihracat yaptığınızdan ve bu ihracat yaptığınız ülkelerde ülkenin damak tadına göre şekillendiğinden bahsetmiştiniz. Yurt dışında olup da ülkemizde olmayan ürünler var mı? Varsa bu ürünler neye göre belirleniyor?

Yurt dışındaki kahvaltı ve yemek alışkanlıkları çok farklı. Hem Türkiye’de hem yurtdışında aynı reçete ile satılan ürünlerimiz var; ama bazı ürünler bazı ülkelerde daha başarılı oluyor. Örneğin mantarlı ve cheesecakeli labne ürünümüz Türkiye’ye göre Rusya’da çok daha fazla ilgi görüyor.
Çeşnili peynirler Almanya’da daha çok tercih ediliyorken Türkiye’de daha sınırlı bir talep olabiliyor.
Kahvaltı kreması diye bir ürünümüz var, çok lezzetli, sürülebilir bir süt kreması. Irak'ta çok seviliyor, Türkiye’de daha az tüketimi var. Biz pek çok ülkenin tüketicisinin ihtiyaçlarını anlamak için o ülkede de tüketici araştırmaları yapıyoruz. Ürünleri ona göre dizayn ediyoruz.
Diğer yandan yurt dışındaki bir tüketim alışkanlığını göz önüne alarak Türk tüketicisine yönelik ürünler de geliştiriyoruz. 1980’li yıllarda, Körfez ülkelerinde, özellikle Lübnan’da tüketilen “laban” isimli fermente bir süt ürününü farklı bir reçete ile yorumlayarak yepyeni bir ürün yaratmışız. O zamanki Pınar ar-ge ekibi bu inovasyonu gerçekleştirmiş ve ismi “Labne” konulmuş. Bu isim aslında Pınar tarafından bulunmuş, tabi zaman içinde tüm sektörün kullandığı bir isim oldu. O dönemde Körfez ülkelerine bu ürün sunulmuş ve “Turkish Labne” diye bir kategori yaratılmış. Bugün o ülkelerdeki yerli markalar bile “Turkish Labne” ismiyle ürünler çıkarıyor. Bu kategorinin yaratıcısı “Pınar”. Bu nedenle “Labnenin mucidi Pınar”, diyoruz.
Türkiye’ye de sunulan bu ürün Türk tüketicisi tarafından da çok sevildi; kahvaltı, meze, tatlı, çorba,... pek çok okazyonda kullanılıyor. Tabi ürünlerin hikayesi her ülkede farklı gelişiyor. Türkiye’de sürülebilir peynir ekmek üzerinde tüketilirken, 2000’li yılların sonunda bizim yaptığımız tantımların da etkisi ile tariflerde kullanılmaya başlandı. Türk tüketicileri labne’yi kahvaltı dışında ağırlıklı olarak tiramisu ve cheesecake yapımında kullanmayı tercih ederken; Körfez ülkelerindeki tüketicilerimiz bu ürünü sofraya üzerine zeytinyağı ve zahter ekleyerek getiriyor.

10) Sizce sürdürülebilirlik bilinci ülkemizde ne düzeyde ve bu tüketici tercihlerine yansıyor mu?
Sürdürülebilirlik bilinci ülkemizde özellikle son yıllarda hızla gelişme eğiliminde. Özellikle markalar tarafından sahiplenilen, çeşitli konferanslarda ve sektör buluşmalarında sorun ve çözümleri tartışılan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor artık. Birçok marka, kurum içi ve kurum dışı çalışmalarında, iletişim faaliyetlerinde ve şirket politikalarında ana madde olarak benimsemeye başladı. Dolayısıyla sürdürülebilirlik konusunun tüketiciyle teması da oldukça arttı. Markalar daha iyi bir dünya için adımlarını atarken bir yandan da tüketicilere bu dünyanın gereklilikleri için neler yaptığını ve gelecek taahhütlerini anlatmayı bir görev olarak görüyor. Dolayısıyla bu, daha fazla tüketiciye sürdürülebilir bir dünyayı anlatmak açısından oldukça iyi bir gelişme. Yaptığımız araştırmalarda da tüketicilerin artık sürdürülebilirlik konusunu gündemine aldığını açıkça görebiliyoruz. Özellikle yeni nesil tüketiciler markaların işlerini sürdürülebilirlik ilkelerine ne kadar uyum sağlayarak yaptığını takip ediyor ve markaların ticari hedeflerin ötesinde dünyaya, topluma nasıl faydalar sağladığını önemsiyor.

11) Ülkemizde fonksiyonel gıdalara talep yüksek mi, gelecekte fonksiyonel gıdaların hayatımızdaki yeri ne olacak?

Fonksiyonel gıda pazarı gelişiyor ve gelişmeye devam edecek. Sağlıklı beslenmeye olan ilgi her geçen gün artıyor; diğer yandan kronik hastalıkların artması, tüketicilerin gıda tercihleri ve bunun sağlık üzerine etkileri hakkında daha çok bilinçlenmeleri de bu alana talebi artıyor. Süt ve süt ürünleri, bisküvi ve unlu mamuller, içecekler, yağlar, et ürünleri, ... çok sayıda kategoride fonksiyonel gıda lansmanları yapılıyor. Bazı fonksiyonel faydalar daha hızlı kabul görürken, bazılarına olan talep daha düşük olabiliyor. Örneğin süt ve süt ürünleri sektöründe yüksek proteinli ürünler, laktozsuz ürünler son dönemde hızlı büyüyen ve ilgi gören kategoriler. Ancak örneğin probiyotik fayda sunan ürünler Türkiye’de daha sınırlı bir büyümeye sahip. Pandemi döneminde bağışıklığı güçlendirmeye yardımcı olduğu için bu ürünler daha fazla talep görürken, pandemi sonrası bu ilginin düştüğünü görüyoruz.
Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda Türkiye’de fonksiyonel gıda pazarı hala sınırlı bir büyüklüğe sahip. Ancak sağlıklı ve iyi bir yaşam sürmek için iyi beslenmenin rolü anlaşıldıkça, bu konuda tüketicilerde farkındalık oluştukça bu pazar da gelişmeye devam edecektir. Özellikle gençler bu tür yenilikçi ürünler konusunda daha açık ve daha talepkâr.

12) Pınar bünyesinde sürdürülebilir kalkınma amaçları ile uyumu nasıl sağlıyorsunuz?

Pınar olarak Yaşar Topluluğu’na bağlı bir şirketiz ve sürdürülebilirlik çalışmalarımızı topluluğa bağlı olarak yürütüyoruz. 2016 yılından bu yana, sürdürülebilirlik stratejisindeki hedef ve aksiyonlarımızı Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Topluluk şirketlerince yapılan sürdürülebilirlik projeleri, çalışmalar ve hedefler 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacının 15’i ile doğrudan örtüşüyor. Belirlediğimiz 5 ana strateji olan “İşe İyi Bakmak, Çalışanlara İyi Bakmak, Topluma İyi Bakmak, İş Ortaklarına İyi Bakmak ve Çevreye İyi Bakmak” kapsamında sürdürülebilir kalkınma amaçlarına uyum sağlamayı hedefliyoruz.
Yaşar Topluluğu ve ona bağlı şirketlerden biri olarak, iş dünyasının Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma konusundaki kritik rolünün bilincindeyiz. Hedefler için ortaklıklar kurmanın, tüm tarafların dahil olduğu iş birliğiyle hareket etmenin faydayı artıracağına inanıyoruz. Bu doğrultuda, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi İlkeleri, başta tedarikçilerimiz olmak üzere tüm paydaşlarımızla iş yapma biçimimizde bize rehberlik ediyor. Şirketlerimizin üst yönetiminden başlayarak, faaliyetlerimizi yöneten ve uygulayan tüm çalışanlarımızın, çalışmalarını sürdürülebilirlik esasına uygun şekilde gerçekleştirmesini sağlayarak sürdürülebilir değer yaratmayı amaçlıyoruz.
Örneğin ürün yelpazemizin gelişimine katkı sağlarken bir yanda da kullandığımız ambalajlardaki plastiklerin azaltılmasından, doğada çözünebilir ve geri dönüştürülebilir ambalajlara kadar çevremiz adına birçok çalışma gerçekleştiriyoruz. Bu çerçevede 2010 yılından bu yana operasyonlarımızdaki karbon ve su ayak izimizi azaltmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda gerçekleştirdiğimiz çalışmalar ile CDP (Carbon Disclosure Project–Karbon Saydamlık Projesi) Su Programı’nda Türkiye’deki şirketler içerisinde en başarılı grupta yer alarak ‘A-‘ derecelendirme notunu aldık. İzmir, Eskişehir ve Şanlıurfa’daki fabrikalarımızda Sıfır Atık Projesi’ni hayata geçirerek Sıfır Atık Sertifikası almaya hak kazandık.
Dünyamızın ve toplumların sürdürülebilirliğini önemsiyoruz. Bunun için 2050 yılında Karbon Nötr olmayı hedefliyoruz. Bu yolda karbon ve su ayak izimizi azaltmak adına yatırımlara imza atıyoruz. Bu yatırımlardan biri de atıksu arıtma tesisimizi yenilemek ve atıksudan biyogaz üretmek oldu. Atıksu arıtma tesisi revizyonu ile son teknoloji otomasyon sistemlerinden faydalanıp yüksek arıtma seviyesine ulaşarak verimlilik maksimizasyonu sağlandı. Hem atıksularımızı arıtarak doğayı koruyoruz hem de üretilen biyogazı fabrikamızda kullanarak buhar üretimi gerçekleştiriyoruz.
Üreticilerimiz, tedarikçilerimiz, bayilerimiz ve çalışanlarımızla birlikte 500 bin kişilik bir ekosisteme sahibiz. Sağlıklı ve mutlu nesiller için tüm dünyaya karşı sorumluğumuzun bilincinde olarak, çalışmalarımızı toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen, bilim temelli, kalite odaklı iş anlayışı ile belirlediği iş hedefleri doğrultusunda yürütüyoruz. Bu çalışmalar arasında üreticilerimizi desteklemek ve çiğ sütün kalitesini artırmak için gerçekleştirdiğimiz “Sütümüzün Geleceği Bilinçli Ellerde” projesiyle birlikte genç çiftçilerin sürdürülebilir tarım ve kırsal yaşam beklentilerini anlamayı ve sürdürülebilir tarımda yer almasını teşvik etmek amacıyla “Genç Çiftçi Mesleki ve Bireysel Kapasite Gelişimi Programı”nı hayata geçirdik. Bizler için en önemlisi, genç çiftçileri süt üreticiliğini devam ettirmek için ikna edip tarımı sürdürülebilir kılmak. Bu projeler Pınar Enstitüsü’nün sektörde öncülük yaparak yürüttüğü kapsamlı ve etkili çalışmalar.
Bu yolculuğumuzda dünya sorunlarına duyarlı, çözümün parçası olmayı gönülden isteyen çalışanlarımız, insan kaynağımız en büyük destekçimiz. İklim krizi, öncelikli konularımızın başında geliyor. Bugün tüm canlılara zengin kaynaklarını sunan dünyamızın gelecek nesillere de kaynaklarını aktarabilmesine katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Bu anlayışla şirketlerimizde sera gazı ölçümlerini yaparak, enerji verimliliğini sağlayarak ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yaptığımız yatırımları artırarak karbon nötrlüğe giden yolda açık, şeffaf, bilime dayalı ve kapsayıcı hedefler belirlemek için çalışıyoruz.

13)Pınar çok kapsamlı ve aslında sektörde de öncü bir firma. Bu içinde bulunduğumuz ekonomik sürecin, ülke ekonomisinin de markalarda sıkıntı yarattığını gördük. Peki bu süreç Pınar'daki ürün kalitesine hiç yansıyor mu? Bu ekonomik süreçte ürün kalitesini nasıl koruyorsunuz?

18 yıldır Pınar’da çalışıyorum, Türkiye bu süreçte çeşitli krizlere girdi, çıktı. Bu dönemlerin hiç birinde biz kalitemizi etkileyecek bir aksiyon almadık. Bunu tartışmadık bile... Çünkü bu şirket kültürümüzde, prensiplerimizde yok. Yani kalite konusunda gerçekten çok ciddi bir hassasiyet var.
Güven bizim en önemli değerimiz. Bu konuda duruşumuzu hiç bir zaman bozmadık ve bozmayacağız.

Diğer yandan, tüketicilerimizin ekonomik durumları nedeniyle daha uygun fiyatlı ürünlere ihtiyacı olduğunu da biliyoruz. Böyle zamanlarda daha rahat ulaşabilecekleri gramajda, farklı içeriklerle ürünler sunabiliyoruz. Daha küçük gramajda bir peynir ve tereyağını da ulaşılabilir paket fiyatı sağlaması nedeniyle tüketicilerimize sunuyoruz. Ya da farklı yağ oranlarıyla süt portföyümüzü genişletiyoruz ki her ihtiyaç ve bütçeye yönelik bir ürün sunabilelim ve tüketicilerimiz Pınar kalitesine erişmeye devam edebilsin..


14) Pınar Online beklenilen başarıyı getirdi mi? Diğer kapıda teslimat firmalarıyla farkınız nedir?

Pınar Online; sevilen Pınar ürünlerini, platforma özel lezzetleri ve çok daha fazlasını müşterileriyle buluşturan online bir satış platformu. Tüketicilerle direkt iletişim kurma amacıyla çıktığımız yolculukta esnek ve çevik yapımız sayesinde başarılı bir iki yılı geride bıraktık. Pınar’ın et, süt, su ve içecek ürün gruplarının yanı sıra özel olarak üretilen Pınar Kasap ve Pınar Box ile Pınar Select kategorisinde tamamlayıcı markaların da bulunduğu 550’den fazla ürünü tüketicilerine ulaştırıyoruz. PınarOnline olarak İstanbul, İzmir ve Ankara’da kurye ile teslimat hizmeti verirken diğer şehirlere kargo hizmeti sunuyoruz.
Alışveriş alışkanlıklarına dair analizlerimizin yanı sıra tüketiciye ulaşma adına pazarlamanın farklı disiplinlerini kullanarak satış ve sipariş gibi zorlu yollarda büyük bir başarıya ulaştık. Bugün artık yalnızca kendi platformumuzda değil, Hepsiburada ve Trendyol gibi iki büyük pazaryerinde de yer alarak ürünlerimizi daha geniş bir kitleye ulaştırıyoruz.
Alışveriş deneyiminizi daha kolay hale getirmek için GarantiPay ve Debit kart ile ödeme yöntemlerini sistemimize ekledik. Siparişi satışa döndürdükten sonraki en önemli adımın teslimat olduğu bilinciyle kuru, soğuk ve donuk olarak 3 farklı ısı rejimine sahip Ayazağa’daki depomuzu devreye alarak lojistik kapasitemizi artırdık. Böylelikle daha hızlı ve güvenli teslimatlar sunmaya başladık. İstanbul içi aynı gün teslimat modelinde 2’si elektrikli olmak üzere PınarOnline’a özel araçlarımızla 3 farklı saat aralığında hizmet verirken Ankara ve İzmir’de ise ikişer araç ile ertesi gün teslimat gerçekleştiriyoruz.
Geçen sene Türkiye’de bir ilke imza atarak soğuk zincirde teslimat imkânı sunan elektrikli mini kamyonetleri dağıtım filosuna kattık. Bu sene Çeşme’de 25 mahalleye teslimatları elektrikli araç ve bisikletlerle gerçekleştirdik. Sürdürebilirliğe oldukça önem veriyoruz.

15) Çoğunluğu Gıda Mühendisliği öğrencilerinden oluşan GSB Kulübü blog okurlarına neler önerirsiniz?

Öğrencilik dönemi çok kıymetli, insan içindeyken farklı bakıyor, bitince farklı değerlendiriyor. İş hayatına başladıktan sonra ciddi bir yoğunluk içine giriliyor. Öğrenci iken derslerin dışında kendinizi geliştirmek için çok daha fazla vaktiniz var. Bu dönemde kendinize değer katmak adına tüm fırsatlarını değerlendirin. Öncelikle nasıl bir iş yapmak istediğinizi belirleyebilmek için staj deneyimi kazanmanız çok önemli. Çalışacağınız alanı belirledikten sonra da bu alana yönelik geliştirmeniz gereken yetkinlerinizi belirleyip bunlara odaklanmalısınız. Pazarlama alanına yönelik sahip olunması gereken yetkinlikleri röportajın başında konuşmuştuk. Dijitalleşen dünyada artık bilgiye erişim çok daha kolay, kendi eğitim aldığınız konuların dışında dijital platformlarda istediğiniz alanda ek eğitimler alabilir, kendinizi geliştirebilirsiniz.

Blog Galerisi